Trend Tatil rehberi ile Istanbul İGA havalimanı buluşma sonrası, Türk Hava Yolları tarifeli seferi ile Napoli’ye hareket. Campania Bölgesi’nin başkenti ve pizzanın anavatanı sayılan Napoli havalimanına varış. Via Partenope'da bulunan ve XII. yüzyıldan kalma şehrin en eski kalesi Castel dell'Ovo ile Napoli Körfezi'nden panoramik manzaralar sunan otelimize transfer. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Napoli Tarihi Merkezi turu için yürüyerek hareket. Piazza del Plebiscito adını 1860'ta İki Sicilya Krallığı'nı Piemonte'ye bağlayan halk oylamasından almış. Napoli'nin en önemli meydanı Piazza del Plebiscito’da, 1600 yılında İspanyol valileri için inşa edilip daha sonra Palazzo Reale Kraliyet Sarayı'na dönüşen heybetli yapının önünden geçerek “Piazza Trieste e Trento Meydanı’na varış. Napoli'nin Milano ile çekişmesinin en büyük izlerini taşıyan ll. Vittorio Emanuele Galeri'sinden 10 yıl sonra açılan I. Umberto Galerisi ve Scala Opera'sından 41 yıl önce 4 Kasım 1737'de açılan San Carlo Opera Binası görülecek yerler arasında. Daha sonra, Arkeoloji Müzesi'ne doğru hareket. Müze fikri Bourbonlu III. Charles'a annesi Elisabeth Farnese'den kalan “Toro Farnese” Boğası gibi zengin heykel koleksiyonları ile Pompei ve Herculanum'dan çıkan hazineleri muhafaza etmek için bir yer aranmasıyla başlar. Napoli Halkı'nın bu muhteşem hazinelerle tanışması ise 22 Şubat 1816 'da ki resmi açılış ile gerçekleşir. Günümüzde, Pompei ve Herculanum'dan çıkarılmış birçok fresko ve mozaik burada sergilenmekte. Pompei'deki Faun Evi'nden alınan Pers kralı Darius ile Büyük İskender arasındaki İssos Savaşı'nı (M.Ö. 333) betimleyen eşsiz mozaik döşeme de bu müzede bulunmakta. Gününüzü, 1860’daki ülkenin birleşmesinden sonra açılan ve Oscar Wilde, Ernest Hemingway ve Jean-Paul Sartre gibi ünlü yazarları ağırlayan efsanevi Gambrinus Caffe'de tamamlayabilirsiniz. Gezinin ardından otele dönüş. Gündüz vakti Via Toledo'daki başlayan hareketlilik, akşam şarkılara ilham olmuş Santa Lucia'da ki deniz kenarında hoş bir gezintiye dönüşür. Geceleme otelde.
Kahvaltının ardından dünyanın en ilgi çekici kazı alanlarından biri olan mistik Pompei gezisi için Vezüv ovasına doğru yola çıkış. M.Ö. 79 yılında Vezüv Yanardağı'nın patlaması sonucunda küller altında kalan kentin ortaya çıkarılması XVIII. yüzyılda gerçekleşir. 1748 yılında başlayan kazılar günümüzde de UNESCO'nun himayesinde devam etmekte. Kül tabakasının bir örtü misali kenti kaplaması sonucunda caddelerin, meydanların, hamamların, mozaik ve duvar resimleriyle villaların, genelevlerin 2000 yıl önceki hallerini görmek oldukça etkileyici. Napoli'ye dönüş. Spaccanapoli gezisi ile tarihi şehir merkezinin keşfine devam. 'Spacca' İtalyanca ayırmak anlamına geliyor: Roma devrinde bu cadde Napoli'yi iki bölgeye ayırırmış. Günümüzde Spaccanapoli, Napoli'nin en canlı ve popüler bölgesidir. Hepsi birbiririnden gösterişli ve renkli birer sanat eseri olan heykellerle donatılmış kiliselerin arasından ilerleyerek Via Benedetto Croce ve Piazza San Domenico Maggiore'den geçip Piazza del Gesu'ya varış. Del Gesu Meydanı'nda iki antik kilise bulunur. Bunlardan biri, piramit görünüşüyle dikkati çeken eski bir saray olan Gesu Nuovo Kilisesi'dir. Onun yanındaki şapel ise fakirlere yardım ettiği için aziz ilan edilen Doktor Giuseppe Moscati'ye adanmıştır. Daha sonra, Spaccanapoli'den ilerleyip Via San Biagio dei Librai üzerinden San Gregorio Armeno Meydanı'na varış. Hristiyanlıkta, dilimizde Noel yemliği diye anılan ve İsa’nın ahırdaki, hayvanlar ve çobanlar arasındaki doğumunu temsil eden tasvir ve heykelcikler yapılmakta. Via Gregorio Armeno üzerinde sağlı sollu sıralanan el yapımı hediyelik eşya atölyelerinde San Gregorio Armeno'ya ithafen çok sayıda hediyelik eşyanın yanısıra çeşitli Noel yemlikleri de satılmakta. Gezinin ardından otele dönüş. Geceleme otelimizde.
Kahvaltının ardından, önce unutulmaz Vezüv görüntüsüne sahip Napoli Körfezi ve daha sonra sarp dağlara hakim Salerno Körfezinden geçerek büyüleyici manzaraları ile İtalya’nın en güzel sahillerinden biri olan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan “Costiera Amalfitana” kıyıları gezisi için otobüsle hareket. Yol boyunca, dik yamaçlardan teraslar halinde denize kadar inen limon bahçelerini görebilirsiniz. Bir zamanlar dünya deniz ticaretinde önemli bir yere sahibi olduğundan Cenova ve Pisa’ya rakip olan güzel Amalfi'nin keşfi. Piazza del Duomo Meydanı’na hakim bir konumda bulunan ve 1066’da Konstantinopolis'de yapılarak buraya getirilen bronz kapılara sahip, XIII. yüzyıldan kalma ve göz alıcı barok bir iç dekorasyon sergileyen görkemli Sant'Andrea Katedrali’ni ziyaret. Geziden sonra, gökyüzü ve deniz arasında asılı gibi duran Amalfi Kıyıları’nın en güzel manzaralı kasabası olan Ravello'ya hareket. Varışta, romantik bahçeleri, terasları, binaları, heykelleri ile harika deniz manzaralı Villa Rufolo'nun gezisi: XIII. yüzyılda varlıklı Rufolo ailesinin evi olarak yapılmış olan Villa zengin bir geçmişe sahip. 1851 yılında, eski taşlara ve manzaralara aşık olan İskoç Francis Neville Reid, zaman içinde harab olmuş Villa’yı satın alarak ayakta kalan binaları ve bahçeleri kapsamlı bir restorasyondan geçirmiş. Görkemli Villa, Rönesans döneminde Bocaccio'ya “Decameron” için, XIX. yüzyılda ise Richard Wagner'e Parsifal operası için ilham kaynağı olmuş. Bunun gibi daha pek çok ünlüde eserleri için bu muhteşem villadan esinlenmiş. Öğle yemeğinden sonra, Positano’ya hareket. Dik yamaçlarda bir tablo güzelliğinde inşa edilip çeşitli film ve şarkılara konu olan Positano'nun muhteşem panoramik fotoğrafını çekebileceğiniz Belvedere dello Schiaccone'de mola verdikten sonra Sorrento'ya doğru yola devam. Sorrento’ya varışı takiben, bir narenciye işleme kooperatifini ziyaret ederek bir tür limon likörü olan meşhur limoncello üretiminin inceliklerini öğreniyoruz. “IGP (Indicazione Geografica Protetta) Limone Costa d'Amalfi” yani Coğrafi İşaretli Amalfi Kıyıları Limonu, 1999'da koruma altına alınmış. Aperitif veya digestif olarak soğuk içilen geleneksel Limoncello tadımı. Ardından pitoresk tarihi merkezi ile ünlü Sorrento'daki otelimize iki gece için yerleşme. Geceleme otelde.
Kahvaltıdan sonra Sorrento limanının bulunduğu Marina Piccola’ya transfer. Deniz otobüsü ile yapacağınız 40 dakikalık bir yolculuğun ardından turkuaz renkli berrak bir denizin ortasında yer alan, limon ve portakal ağacı kokularının havaya karıştığı büyüleyici Capri Adası’na varış. Bu küçük ada, antik çağlardan beri imparator Augustus ve Tiberius’e ev sahipliği yaptığı gibi, artistlerin romantik düşlerini besleyip Cennet Bahçelerinin arayışındaki tüm zamanların gezginlerini hayran bırakmış. Marina Grande’den minibüslerle adanın en yüksek tepesi olan ve her iki taraftaki denizin görülebildiği Anacapri'ye kadar çıkış. Limon ağacı bahçeli evlerin arasından geçerek muhteşem manzaralı panoramik terasa varış ve buradaki Villa San Michele’yi ziyaret. Villanın sahibi ve tasarımcısı İsveçli doktor ve yazar Axel Munthe, gençlik yıllarında Anacapri'yi ziyaret eder ve burada yaşamanın hayalini kurar. Denizin 325 metre üzerinde ve bir zamanlar bir Roma villasının bulunduğu bu noktada ev yaptırmaya başlar. Muhteşem mozaikler, antik heykeller, bahçe peyzajı ve eşsiz manzarasıyla dikkat çeken villada yarım asırdan fazla yaşayan Munthe, buradaki hayatından otobiyografik özellikler de taşıyan romanı Saint Michele'nin Hikayesi'ni 1929'da yayınlar ve roman büyük ilgi çekerek 45 dile çevrilir. Aynı zamanda yetenekli bir kemancı, piyanist ve bariton sesiyle İsveç Kraliçesi'ne müzik akşamlarında eşlik edecek kadar sofistike bir kişilik olan Axel Munthe'nin sayesinde Capri ve Anacapri, Avrupa sosyetesinin gözdesi haline gelir. Munthe, Anacapri'nin göçmen kuşların uğrak yeri olduğunu farketmiş ve aşırı avlanma yüzünden nesillerinin tehlikeye girmesini önlemek amacıyla, Villa San Michele'nin yaslandığı Monte Barbarossa'da büyük miktarda arazi satın alarak kuş cenneti haline getirmiştir. Capri Adası’nın merkezine doğru geziye devam. Denizden yükselen meşhur Faraglioni kayalıklarını görebilmek için Belvedere di Tragara teraslarına kadar yürüyüş. Son olarak Certosa Di San Giacomo (Sen Jak) Manastırı’nı ziyaret ederek ada gezisinin tamamlanması. Capri'nin en soylu ailesi Arcucci'ler tarafından 1371 yılında yaptırılan manastır, Capri Adası'ndaki en eski yapıdır. Yüzyıllar boyunca değişik hizmetler üstlenmiş olan eski manastır 1975’ten beri ressam Karl Diefenbach’ın eserlerine ev sahipliği yapmakta. Küçük meydanlar ve dar sokaklarla çevrili Piazetta Meydanı’nda serbest zamanın ardından deniz otobüsü ile Sorrento’ya dönüş. Geceleme otelde.
Sabah, İtalyan yarımadasında boydan boya uzanan yaklaşık 40 kilometre genişliğindeki Apenin Sıradağları’nı aşarak antik çağda Apulia olarak adlandırılan Puglia Bölgesi’ne doğru yola çıkış. Yol üzerinde, mozzarella peynirinin en seçkini olan bufalo mozzarellası tadımı yapmak için Pontecagnano’da yüzyıllardır manda yetiştiren ve Mozarella üretimi yapan geleneksel bir tarımsal işletmeyi ziyaret. Gerçek mozzarella manda sütünden imal edilir, inek sütünden yapılanlara ise “fior di latte” mozzarella denir. Mozzarella di bufala, İtalya'nın birçok bölgesinde üretilmekle beraber, Campania'da üretilenler Consorzio di Tutela'nın sıkı kurallarına tabidir. 1996'da DOP statüsü kazanan “Mozzarella di Bufala Campana”, aldığı şekiller itibariyle 10 ila 800 gram arasında 5 değişik çeşit oluşturur: En yaygın olan toplar şeklindeki “Bocconcini”; 3 kiloyu bulabilen saç örgüsü “trecce”; inci boyundaki “perline”; çeri domates boyundaki “ciliegine”; düğüm şeklindeki “nodini” ve yumurta boyundaki “ovolini”… Öğle saatlerinde, Basilicata Bölgesi’nin doğusunda yer alan Matera şehrine varış. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Matera, Kapadokya'ya benzeyen kayaya oyulmuş evleri ve kiliseleriyle ünlüdür. Antik dönemden 1950'lere kadar yerleşim yerleri olarak kullanılan Matera'nın kireçtaşı mağaraları, II. Dünya Savaşı sonrasında yoksulluk ve sağlıksız koşulları nedeniyle terkedilmiş. Basilicata halkının büyük bir kısmı 1950’lerde başlayan ekonomik gelişmenin olduğu Kuzey İtalya’ya göç etmiş. Matera,1980'lerde turizm potansiyelinin keşfedilmesiyle gelişmeye başlamış. Terkedilen mağara evler restore edilerek butik otel, dükkan, cafe ve müzeye dönüştürülmüş. Matera’nın keşfi: “Sassi” olarak adlandırılan Matera mağara evleri; XIII. yüzyıldan kalma şehre tepeden bakan katedral; 1540 tarihli olup 1779’da mimari değişikliğe uğrayan ve günümüzde konservatuvar olarak kullanılan Palazzo del Sedile Sarayı ile XVI. yüzyıldaki halk ayaklanması nedeniyle tamamlanmadan kalan Tramontano Kalesi gezileri. Ardından müzeye dönüştürülen “Sassi”lerden Casa Grotta di Vico Solitario ve fresklerle benzenmiş Chiese Rupestri kilisesi ziyaretleri. Film yapımcılarının da dikkatini çeken Matera, Hristiyanlığı anlatan filmlerinin yanı sıra değişik konulu tarihi filmlerde set olarak kullanılmakta. Basilicata’dan Güney İtalya'nın incisi Puglia Bölgesi’ne geçerek akşamüzeri Martina Franca'nın eteklerinde yer alan üç gece geçireceğimiz otele yerleşme. Otel, “masseria” adı verilen ve bölgeye özgü eski bir müstahkem çiftlik olan evden inşa edilmiş. Geceleme otelde.
Kahvaltının ardından tüm günü geçireceğimiz Valle d'Itria vadisini keşfetmek üzere yola çıkış. Bu vadi kırmız toprak, zeytinlikler ve bölgeye özgü “trulli” isimli” masalsı konik evlerle bezenmiş. İlk durağımız Barok ve Rokoko mimarilerinin ihtişamını yansıtan Martina Franca kasabası. Tarihi merkezinin girişi olan Arco di Sant Antonio Kemeri, üçgen şeklindeki Piazza Roma Meydanı’ndaki Palazzo Ducale Sarayı, Piazza Plebiscito Meydanı, Basilica di San Martino gibi yapılar Martina Franca’nın geçmişinin zenginliğini gözler önüne seriyor. Dolambaçlı sokaklarda gezintiden sonra, 16 kilometre uzaklıktaki, konik kubbeli ve kireç badanalı dış cepheli evleriyle meşhur Alberobello gezisi için hareket. Harç kullanılmadan üst üste taş konularak örülmüş “Trulli” adlı evler, UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndedir. Evlerin çatılarının bu şekilde olmasının sebebi, XIV. yüzyılda, her yeni binadan Napoli Kralı’na alınan ağır vergiyi vermemek içinmiş. Trulliler yapılırken harç kullanılmadığı için, vergi memurları gelmeden halk kilit taşları çekerek çatıları kolayca yıkıp, buraların hayvan sığınağı olarak kullanıldığı izlenimi yaratıyormuş. Yöntem başarılı olunca tüm çatıların konik yapılması gelenek olmuş. Burada, Alberobello’nun Arnavut kaldırımlı eski sokaklarındaki zanaatkar atölyelerini ve örnek “trulli” evlerinin içlerilerini görebilirsiniz. Kayalık bir tepenin üzerine savunma amacıyla konumlanmış, sizi uzaktan bile büyülemeye başlayacak olan Ostuni kasabasının keşfi. Surlarla çevrili, yuvarlak hatlı kasaba bir tarafta Adriyatik Denizi’ne diğer tarafta ise üzüm bağlarına, zeytinliklere ve narenciye bahçelerine hakim. Kasabanın altındaki doğal mağaralarda eski yeraltı zeytin değirmenlerini görmek mümkün. Ostuni, beyaz badanalı evlerinden dolayı “beyaz şehir” olarak da anılmakta. Şehir merkezinde bulunan 20 metre yüksekliğindeki bir sütunun üzerinde, şehri 1657 senesindeki veba salgınından koruduğuna inanılan Aziz Sant Oronzo'nun heykeli görülür. Şehrin beyaz renginin kireçten geldiği ve kirecin vebayı önlediğine inanıldığı için salgından sonra bile duvarların bu renge boyanmaya devam edildiği söylenir. Ostuni'nin labirenti andıran darıcık sokaklarında gezintinin ardından Alberobello’ya hareket .Geceleme otelde.
Sabah, seyahatin en güney noktası olan Lecce’yi keşfetmek üzere yola çıkış. Tarihi MÖ. II. yüzyıldaki Roma dönemine kadar uzanan Lecce’nin yıldızı asıl XVII. yüzyılın başından itibaren Barok mimariyle parlar. Sınır tanımayan bir hayal gücüye sahip hırslı yerel sanatçılar, bölgeye özgü yumuşak taş sayesinde eşsiz “Barocco Leccese” yani “Lecce Barok Stili”ni yaratıp, yaklaşık 100 yıl içerisinde şehrin yüzünü değiştirmişler. Floransa Rönesans için ne ise Lecce’de Barok için o kadar önemli bir şehirdir. Bir yanda var olan kiliseler ve diğer binalar restore edilirken, diğer yanda şehir çok sayıda görkemli yeni yapılarla donatılmış. Bukleler, kıvrımlar, ince işlenmiş süsler, çiçeklerden meyvelere, meleklerden azizlere, çirkin yaratık heykelciklerinden mitolojik karakterlere kadar sayısız motif işlenmiş. “Melekler Şehri” gezisi esnasında “Barocco Leccese” akımının en etkileyici eserlerinden Palazzo Vescovile, Santa Croce Basilikası ve güzel meydanıyla Duomo di Lecce Katedrali gezileri. Eğer Puglia bir filme konu olsaydı şühpesiz Lecce başrol olurdu. Nitekim Lecce, burayı mesken edinen Ferzan Özpetek'in filmleriyle özdeşleşmiş. Lecce ilinde arazi yapısı en çok üzüm ve zeytinyağı yetiştirilmesine elverişlidir. Bölgede binlerce yıldır zeytin yetiştirildiği bilinmekte. Otelimize dönerken yolda ünlü bir zeytinyağı üreticisinde mola ve zeytinyağı tadımı. İtalya zeytinyağının yüzde 60’nı üreten Puglia Zeytinyağları çok daha hoş kokulu ve lezzetlidir. Akşamüstü otele varış. Geceleme otelimizde.
Sabah, Adriyatik Denizi kıyısında yer alan Bari’ye hareket. Puglia’nın başkenti Bari aynı zamanda Napoli’den sonra Güney İtalya’nın en büyük ikinci şehridir. Ülkenin en önemli limanlarından biri olan şehir Roma döneminden beri ticarette önemli bir konuma sahiptir. Tarih boyunca Bari, sırasıyla, Romalıların, Barbarların ve Bizanslıların eline geçmiş. IX. Yüyzılın ortalarında Araplar tarafından fethedilmiş olan Bari, 876 senesinde Arapları geri püskürten ve Güney İtalya’yı yeniden kazanan Bizans İmparatoru I. Basileios tarafından Apulia’nın başkenti ilan edilmiş. Bizans valisinin açgözlülüğünden sıkılan Barililer Normanlar'dan yardım isterler. 1071 yılında Roberto Guiscardo şehri ele geçirir. IV.yüzyılın ikinci yarısında Patara'da dünyaya gelen ve Myra'da piskoposluk yapmış olan Aziz Nikolaos'ın saygın dini kişiliği öldükten sonra aziz mertebesine ulaşmasını sağlamış. Kemikleri Mayıs 1087'de Bari’li denizciler tarafından Demre’den çalınarak Bari’ye getirilmiş. Çocukların koruyucu Aziz’in kutsal emanetleri buna istinaden aynı sene yapımına başlanan San Nicola Bazilikası’nda o günden bu yana muhafaza edilmekte. Bari, Napoli ve Sicilya Adası’nın yanı sıra Avrupa’nın da pek çok ülkesinde özel saygı duyulan Aziz Nikola, Hollanda ve İngiliz dillerinde “Santa Claus” (Klaus) ve Fransızca dillinde “Père Noel” olarak tanınmış. Denizcilerin ve tüccarların yanı sıra çocukların koruyucusu ve sevindiricisi Noel Baba geleneği Aziz Nikolaos inancıyla bütünleştirilerek yarı dini ve çok popüler efsanevi bir kişiliğin yaratılmasına sebep olmuş. XIII. yüzyılda Bari, Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich’in kenti yeniden bir kale durumuna getirmesine kadar önemini yitirir. Daha sonra Anjou kralları ve Sforzalıların da yönetiminde kalır. 1557 yılında Bona Sforza’nın ölümüyle, İspanya denetimindeki İki Sicilya Krallığı ile birleşir. XIX. Yüzyıl başlarında ise Bari, Napolyon tarafından Napoli Kralı olarak atanan Joachim Murat’ın adını taşıyan, “Bari Vecchia” adlı Orta Çağ’dan kalma bölümü ile tam bir zıtlık oluşturan, ızgara planlı bir semt olan “Borgo Murattiano”ya kavuşur ve 1861’de İtalya ile birleştikten sonra hızla gelişir. Şehir gezisi esnasında önemli bir hac yeri olan San Nicola Basilikası’nı ziyaret. Havalimanına transfer. Türk Hava Yolları tarifeli seferi ile İstanbul’a hareket.
Uçuş sonrası İstanbul’a varış. Bir başka trendtatil.com organizasyonunda görüşmek dileği ile…
Tek Kişi | Çift Kişilik Odada Kişi Başı | |
Taksit | Aylık | Toplam |
2 | 233,48 EUR | 466,96 EUR |
3 | 158,65 EUR | 475,94 EUR |
4 | 120,11 EUR | 480,43 EUR |
6 | 80,82 EUR | 484,92 EUR |
9 | 54,88 EUR | 493,90 EUR |